Mühendis mi Kadın?!

 

Şu an mühendislik okuyan bir “kadın” olarak bana yöneltilen “Hani kimya, gıda falan neyse de… Metalurji ağır sanayi değil mi ya kadınlar için zor olmaz mı?” sorusu bile ne kadar rahatsız edici iken lisede, ortaokulda maruz kaldığımız “Bayanlar mühendislik seçmesin ya doktor olsunlar, öğretmen olsunlar”, “Tam kadınlara göre meslek eczacılık, açsın dükkanını otursun”, “Avukat hanım derler bak ne güzel geliyor kulağa” ve saire ve saire gibi cümleleri düşününce çıldırmamak elde değil. Bunların sadece kadınlar tarafından sorun teşkil ettiğini düşünmüyorum elbet. İlk soru cümlesine geri dönecek olursak; neresinden tutsam elimde kalacak! Mühendislik alanlarını hiçbir altyapıları olmadan böyle gruplaştırmalarına mı yanayım, saatlerce laboratuvarlarda uykusuz kalarak çalışmış, bu soruyu soran bireyin hayatı boyunca kullanmadığı kadar beynini kullanarak okumuş, araştırmış, yazmış veya mesleğinde en çok tercih edileni seçmemiş de gitmiş en ağır sanayide çalışmış kimya mühendisi arkadaşımın -cinsiyeti her ne olursa olsun- mesleğine “hafif” damgası yapıştırılmasına mı yanayım, yoksa beni “He yok ya illa döküm sanayide çalışmak zorunda değiliz; cam, seramik, plastik bunlar da bizim alanda” diye, sanki buna gerek varmış, sanki ben toplum tarafından tescillenmiş bir şekilde demir dökümde çalışamazmışım gibi açıklama yapmak zorunda bırakmalarına mı yanayım?! Hoş, tabi ki böyle bir açıklama yapmak zorunda değilim fakat üniversiteyi ilk kazandığımda bunların hiç farkında olmayan, onları memnun etmesi gerektiğine inanan bir ben, üstümde bu sorumluluğu hissediyordum. Bir diğer açıdan “erkek”leri daha “erkeksi” buldukları mesleklere itmeye çalışıyorlar bu söylemlerle. Hayatta sevdikleri işi yapamayan onlarca insan böylece tükeniyor. Okul öncesi öğretmenliği bölümünde çoğunluğun kadın olduğunu biliriz, mezun olduklarında ise bu iş kadına yakıştırıldığından, okul öncesi öğretmenliği mezunu erkeklerin işsiz kaldığının ya da çocuklarını onun öğretmenlik yaptığı sınıfa vermek istemeyen aileler tarafından tüm birikiminin hiçe sayıldığı durumlar olduğunun farkında mıyız peki? Zaten ismi bile “anaokulu” olan bir kurumda elbette hayatta en ulvi görevi annelik olan kadınlar çalışacaktı değil mi? Bu durum, bize kadına biçilen rolün de mesleklerin ve yaşam tarzlarının cinsiyete göre konumlandırılmasının da sadece kadına değil herkese zararı olduğunu gösteriyor.

Üniversiteli halimle ilk kez liseme gittiğimde bir iki hocam öğrencilere tavsiye vermem için derslerine sokmuştu beni. Lisemizde bir klasiktir bu. “Günde kaç saat çalışarak ODTÜ kazandın?”, “Kaç soru çözüyordun?”, “İş imkanları nasıl bölümünün?”, “Kampüs çok önemli mi sence?” gibi ileride cevaplarının hiçbir şey ifade etmeyeceği birtakım sorulara cevap vererek çıktığım sınıflardan sonra koridorda iki kız yanıma geldi, mühendislik okuduğum için benim fikrimi almak istemişler. Onlar istedikleri halde aileleri, öğretmenleri bu mühendislikler kızlara göre değil, zorlanırsınız, yapamazsınız, tıp okuyun diyormuş (tam hatırlamıyorum ama ya elektrik ya bilgisayar mühendisliğinden bahsediyorlardı). O zamanki ben tabi ki üzüldüm, bunları söyleyenlere kızdım ama cevabım sadece “Hayır tabi ki bu böyle bir şey değil, birçok insan var yapan, zorla tıp okumanız daha mı iyi” minvalinde bir şeylerdi. Şimdi onlara en çok söylemek istediğim şey; insanlara size kadın olduğunuz için neyi yapıp yapamayacağınız konusunda ahkam kesemeyeceklerini söyleyin, neyi istediğimize saçma sapan bir sistemle karar vermek zorunda kalmamız yetmiyormuş gibi sizi dünyanın kendi görüşleri kadar dar olduğunu zanneden insanların yönlendirmesine izin vermeyin. Özür dilerim kızlar, ben o zaman bu kadar farkında ve cesur değildim. Şimdi görüyorum ki kadınlara karşı söylenen bu sözler söyleyen kişinin niyeti iyi olsa da hiç ama hiç masum değil. İnşa edilmiş bir düzenin getirisi, kadınların okuyamadığı ve bunun doğru olduğuna inanılan dönemlerdeki görüşün bir üst modeli bu. Bu söylemler kadınların hayatı daha kolay olsun diye değil, bilgiye ulaşmalarından korktukları için. Çünkü bilgi politik. Bilgiye sahip olan iktidar ise hep eril. Fatmagül Berktay Tarihin Cinsiyeti kitabında “erkeğin ayrıcalıklı mülkü olan bilgi” diye bahsediyor ve onu edinmeyi, teori inşa etme hakkını kadının kazanması gerektiğini söylüyor. Bu hak mücadelesi yıllardır sürüyor ve sürmeye devam edecek gibi gözüküyor.

Peki günümüzde özgürce seçim hakkı tanınmış kadınlar olarak bölümlerimize geldik, mühendis kadınlar vardır, kabullenin dedik, iş bitti mi? ‘Kooskoca’ akademisyenlerin eril dilinden kurtulamadık bu sefer de. Günlük hayatta da çok kullanılan ifadeler belki: “adamlara bak ne sistem kurmuşlar bee!”, “adamlar işi çözmüş abi”, “bakın adam nasıl kurmuş düzeneği” gibi gibi… İyi de kardeşim hep mi adamlar yapmış bu işleri be hep mi?! Elektronlardan “adamlar” diye bahseden hocam var ya! “Adamlar hareket ettikçe elektrik iletkenliği kazanıyor cisim” Pardon kim? ‘Electron is electron’ sloganını literatüre kazandırabilecek olay. Kimse tutup da “hayır oradaki adam ama insan manasında” demesin artık. “Balıkadam” deyince kadın bir dalgıç hayal edeniniz var mı? “Bilim adamı” ifadesi ataerkil sistemi ölümüne savunanların bile dilinde kendini “bilim insanı” ifadesine bırakmadı mı? Kadınlar da bu kadar bilimin içinde olunca fark ettiler, ancak fark ettiler! Geçmişte cinsiyetli yazdıkları tarihin sayfaları arasında gömülü binlerce kadının sesi bile şimdi geliyor kulağımıza belki; “Ben meşhur profesör falancanın karısı değilim, ben benim işte, kendi yaptıklarım ve kendi düşüncelerim var!”  Meşhur feminist söylemin dediği gibi: “Her zaman meçhul askerden daha meçhul birisi vardır: meçhul askerin karısı.”

Fakat bunları yazıyor olmak, 8 Mart daha gelmeden 8 Martta ne yapmalı diye düşünüyor olmak bile umut veriyor bana. Hepimize vermeli, vermek zorunda. Belki bir sürü kadın cinayeti olurken benim bahsettiğim konular çok hafif dertler gibi geliyor, fakat faillerin zihniyeti aynı. Dili değiştirmeden, kafa yapısını değiştirmeden, kadınları görünür kılmadan, sadece en ağır sonuçlara odaklanmanın çözüm olmayacağının farkındayız. Ve çoğumuzun muhtemelen gördüğü o pankarttaki cümleyle bitirmek istiyorum sözlerimi çünkü mücadeleler tek başına yürütülmüyor ve bu yazı dahi çok kalabalık aslında, bana her bir kelimem için etki etmiş olan bir sürü farklı insan burada, “umutsuzluğa kapıldıkça bu kalabalığı hatırla”. 

Duygu İnce


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR SERİ KATİLİN DEĞİL, KATİL RUHLU BİR TOPLUMUN FİLMİ: HOLY SPIDER

Feminizm ve Sosyal Medya