YAZ AYLARINDA OKUYABİLECEĞİMİZ KİTAPLAR

 Zeynep ALGEDİK

1) Bir Kadının Kavgaları ve Değişimleri

Kitabın yazarı işçi kökenli bir aileden geliyor. Kitaplarının tümünü otobiyografik öğelerle birlikte günümüzün toplumsal sorunlarına politik bir yaklaşımla ele alan yazar; yazma serüvenine ailesinden, kendisinden, yaşadıklarından başlıyor. Yazarken yalınlığıyla, gerçekçiliği yüze çarpışıyla, açıktan ülkesinin başbakanını, sistemin sorunlarıyla yüz yüze getirmesiyle kısacık romanlarıyla etkilemeyi başarabiliyor bizi.

Burada bahsedeceğimiz romanda küçük Edouard annesinin hikayesini paylaşıyor bizimle. Annesinin genç kızlığından, evliliklerine, anneliğine ve sonrasında onun yaşamına ilişkin özlemlerini ve annesiyle olan çatışmalarını masaya yatırıyor. 

Kimi zaman yaşadıklarımızın, geldiğimiz ailenin ve aile yaşantısının tek örneğinin bize ait olduğunu düşünmeye eğilebiliyoruz. Bu kitap Fransa’nın bir bölgesinde, bizlerden kilometrelerce uzak da olsa sanki evimizin içinden, yaşadığımız şehirden bir kesit sunuyor bize. 

“Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri”, anlattığı hikayeyle yaşamlarımızın bizlere özel, biricik deneyimler olmadığını; içinde bulunduğumuz sistemin devamlılığını sağlayacak ekonomik ve toplumsal öğelerin her coğrafyada bu denli aynı olabileceğini gösteren kitaplardan biriydi benim için. 

Hayatın hangi noktasında olursak olalım, hepimiz kendimizden bir parçayı bu kısacık romandaki “kavgalarda ve değişimlerde” bulabiliriz. 

Bizlere değişimlerimiz için cesaret vermesi dileğiyle

2) Olay

Nobel Edebiyat Ödüllü Annie Ernaux’nun çokça konuşulan, Kürtaj ismiyle de sinemaya uyarlanan Olay kitabı. 1963 yılının Fransasında kürtajın yasadışı olduğu dönemde yazar “Üniversite yurdunun tuvaletinde, aynı anda hem bir hayat hem de bir ölüm doğurmuştum. İlk defa kendimi nesillerin içinden geçtiği bir kadınlar zincirinin parçası hissettim.” Şeklinde de ifade ettiği kürtaj deneyimiyle buluşturuyor bizi. 

Yazarın hafızasından arda kalanlar eşliğinde bizler bu deneyime tanıklık ederken, kitabın içerisinde bizi sarsan yanın sert gerçekçi anlatımla bir kürtaj deneyimi olmadığını düşünüyorum. 

Kitabın esas sarsıcı yanının; bu gerçekliğin özünde yatan kadınların sıkıştırıldığı baskı, yasak ve sömürü çemberinde her gün yeniden üretilen toplumdaki ikincil konumu olduğunu görmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Bu kitap benim için kürtajın hala daha tartışma konusu olduğu, yalnızca kürtajın değil cinselliğin de evlilik dışında ve içinde bir “günah, ayıp” olarak görüldüğü bugünlerde kadınların cinsel sağlığa ulaşılabilirliğine, kadınların bedenlerine yönelik söz sahipliğine ilişkin “bir şey yapmalı” hareket noktasını perçinlediğini söylemeliyim. 

3) Yürümek

Sevgi Soysal deyince akla Tante Rosa’sı gelir. Benim Sevgi Soysal’ı gerçekten tanıdığım, bana en yakın hissettiren kitabı, Yürümek’ti.

Soysal, Yürümek kitabında bize iki farklı şehirden iki farklı insanın hayatlarındaki adımlarıyla, düştüğü çukurları, aştığı tepeleri, sancıları gösteriyor. Soysal, tüm bunları erkekliğe ve kadınlığa dair öğeleri işlerken, bu öğeler içerisinde çırpınan Ela ve Mehmet üzerinden gerçekleştiriyor.

Ela’nın çocukluğundan yetişkinliğine dek hem kendisi üzerinden hem de çevresindeki kadınların hayatlarına ilişkin gözlemleriyle kadının toplumdaki ikincil konumunun nasıl köklendiğine ilişkin ipuçları veriyor. Diğer yandan Mehmet ve kalan erkek karakterlerin erkeklik algıları içerisinde nasıl pozisyonlar aldığını da görebiliyoruz. Ela’nın “yürüyüşünde”; büyüyüşünde, arzularının ve kendini çepeçevre saran kalıpların içindeki çırpınışlarında, sorgulamalarında kendimizden parçalar bulabileceğimiz bir eser Yürümek.

4) Babamın Yeri

Bir sonraki kitabımız yine Annie Ernaux’nun kaleme aldığı Babamın Yeri. 

Arka kapağında “Ernaux’nun babası, kızı öğretmenlik sınavlarını verdikten iki ay sonra ölür. Yazar bu ölümün ardından, yetersiz eğitim görmüş, çocukluğundan beri değeri ancak kas gücüyle ölçülmüş babasının işçilikten küçük esnaflığa geçişini, onun toplumsal konumunu ve kendisiyle ilişkisini eşeler. Satırlara dökülenlerse dramatik hatıralar değil, bir portre üzerinden anlatılan bir “sınıf” hikayesidir.” tanıtımı yer alan kitap yalnızca babanın hikayesini ya da değişen dünya içersinde toplumsal dengelerin ve konumların nasıl değiştiğini anlatmaz bize. 

Ernaux tüm bunlar içerisinde kadınlığının, işçileşen bir ailenin üniversiteli kızı olmayı, evliliğin, aile kurumunu, toplum içerisindeki varlığını da bugününde ve hatıralarında irdeliyor.


Bonus

Raising Voices (dizi)

İspanya yapımı mini bir gençlik draması olan Susmayanlar, “bu okulda bir tecavüzcü var” pankartını lisesinin kapısına asan baş karakterimiz Alma’yı giriş sahnesinde görmemizle başlıyor. Dizi liseli genç kadınların klasikleşmiş anlatıları içinde hayatla, okulla, aileyle çatışmalarını içerse de klasik bir gençlik dramasından farklılaştıran yön ise bu giriş sahnesiyle bir başkaldırıyı işaret etmesi.

Dizinin devamında şiddetin genç kadınlar arasında yaygın bir şekilde maruz kalabileceği ve bunun karşısında aileden başlamak üzere okul yönetimi ve devletin her kademesine ulaşan cezasızlığı, denetimsizliği, vurdumduymazlığı da işleniyor. Ancak dizinin bana kalırsa en can alıcı noktası  ise kadınların mücadelesini 8 Mart’ta sokaklara çıkarak  göstermesiydi. 




Bu sıcak yaz günlerinde

Kimimiz yaz okulunda kampüste, kimimiz aile evinde hayatın türlü zorluklarıyla baş etmeye çalışıyoruz, kız kardeşim.

Bazen yalnız hissediyoruz.

Yaşadığımız sorunlar yalnızca bize özgüymüş, kaderimizmiş gibi gelebiliyor.

Ama yalnız değiliz.

Çünkü biliyoruz ki yaşadığımız sorunlar kişisel değil, sistematik.

Ve bu sistematik baskının karşısında kurduğumuz dayanışma da bir o kadar güçlü ve gerçek.

Bizi bu karanlıktan çıkaracak olan şey,

bize yönelen saldırılar kadar örgütlü ve ısrarlı mücadelemiz olacak.

Yalnız değiliz. Susmuyoruz. Mücadele ediyoruz.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MODERN CİNSİYETÇİLİK

ÖZAK DİRENİŞÇİSİ FUNDA BAKIŞ: KADINLAR OLARAK KARŞIMIZDAKİ ENGELLERİ CESARETİMİZLE, BİRLİKTELİĞİMİZLE AŞACAĞIZ