Osmanlı'dan Bugüne Kadın Hareketine Bir Bakış


 Geçtiğimiz günlerde İstanbul Sözleşmesi’nin 1 Temmuz’da sona ereceğini öğrendik. Sözleşmeden çekilme tartışmaları hala devam etse de iktidar toplumun her kesiminden yükselen itiraz seslerine kulak asmayarak bildiğini okumaya devam ediyor. Bu durum ister istemez kadınlar arasında umutsuzluğu körüklüyor, kadınların birlikteliklerinin güçlerine yönelik farkındalıklarını köreltiyor. Bu yazıyı planlamamızın sebebi de tam olarak bu. Her geçen gün daha da güçlenerek üzerimize gelen saldırıların varlığı kadar bizlerin mücadelesi ve değiştirici gücü de tarihsel bir gerçek. Bu yüzden Osmanlı döneminden erken cumhuriyet ve bu günümüze kadar kadın hareketini eksiğiyle yanlışıyla incelemek ve buralardan öğrenerek mücadeleyi nasıl büyütebiliriz tartışmasını açmak istiyoruz.


Osmanlı Modernleşmesi: Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemleri 


  Tanzimat Fermanı’nın ilanı 18. yy’da Osmanlı’da başlayan “modernleşme” hareketinin köşe taşlarından biri olarak kabul edilir. Bu dönemde ve sonrasında gelen Meşrutiyet dönemlerinde Osmanlı’nın toplumsal yaşantısına dair çeşitli reformlar yapıldığını görürüz. Elbette bu reformlar imparatorluğun kırsal kesimlerinde değil daha çok İstanbul ve çevresinde etkilidir. Özellikle eğitim alanında yapılan reformlar, kadınların kamusal alanda kısıtlı da olsa var olmalarıyla sonuçlanır. Ancak yapılan reformlar her ne kadar buna sebep olsa da, haremlik selamlık uygulamalar devam etmektedir ve kadınlar özellikle ikinci Meşrutiyetten Cumhuriyete kadar uzanan süreçte modern toplumun bir simgesi ve modern toplumu yetiştirecek olan anneler gibi görülmektedir.


Dernek Çevresinde Toplanan Kadınlar


  Meşrutiyet kadınların genellikle yardım, dayanışma gibi amaçlarla çeşitli dernekler kurduğu bir dönem oldu. Bu dernekler, cepheye yardım gönderme,kimsesiz çocuklara destek olma vb. gibi işlevler üstleniyordu. Ancak 1908 yılından sonra kadınların örgütlü bir mücadele içine girdiklerini söyleyebiliyoruz. 


  Bahsedilmesi gereken çokça kadın derneği var ancak şimdilik döneminin en “radikal” kadın derneği olan Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-i Nisvan Cemiyeti’ne odaklanacağız. Cemiyet, Ulviye Mevlan’ın çıkarttığı Kadınlar Dünyası dergisinin çevresiyle birlikte kurulmuştur. 2. Meşrutiyetle birlikte bir çok kadın derneği ve kadın dergisi kurulmuş olsa da Cemiyet, kadınların giyimi, eğitimi ve çalışma hayatına atılmasının yanı sıra boşanma hakkı ve mirastan eşit pay alma hakkı gibi döneme göre daha radikal hakları savunmuştur. 


  2. Meşrutiyet dönemi kurulan kadın dernekleri ve onların örgütlü mücadelesi sayesinde çeşitli kazanımlar elde edilebilmiştir. Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-i Nisvan Cemiyeti’nin üyeleri ve Kadınlar Dünyası’nın okuyucularının baskılarıyla Fransız bir şirkete ait olan telefon idaresine 7 müslüman kadın çalışan olarak alınmıştır.Kurulan çeştli diğer dernekler aynı zamanda kadınların kültür ve eğitim seviyesini arttırmaya yönelik çalışmalarda bulunmuştur, Halide Edip’in kurduğu Teali-i Nisvan Derneği buna bir örnektir. Bu dernekler bir yandan 2. Meşrutiyet’in sağladığı kısıtlı özgürlük ortamından yararlanırken bir yandan da üst sınıf kadınlar için bu özgürlük ortamının genişletilmesinde önemli rol almıştır.


Erken Cumhuriyet Dönemi


  Erken Cumhuriyet dönemine baktığımızda da Osmanlı’nın son dönemlerindeki gibi “kadın hareketinin” üst sınıf ya da tabiri caizse elit kadınlar tarafından oluşturulduğu görülebilir. Bu döneme dair en görünen mücadele oy ve siyasal hayata dahil olma mücadelesi olabilir. Siyasal katılımdan bahsettiğimize göre Nezihe Muhittin’den bahsetmemek hata olur. Daha önce 1895-1906 yıllarında çıkan Hanımlara Mahsus Gazete’de de yazan Nezihe Muhittin ve çevresindeki kadınlar henüz halk fırkası kurulmadan ilk siyasi parti kurma denemesini yapmış, ancak doğrudan devlet eliyle bu parti kurma girişimi engellenmiştir. Daha sonrasında kurulması engellenen parti, Türk Kadınlar Birliği olarak hayatına devam ederek kadınların seçme ve seçilme hakları için mücadele etmeye devam etmiştir. Keza kadınların oy hakkını kazanması üzerinde buranın verdiği mücadele önemli bir yer tutar. Ancak doğrudan Nezihe Muhittin’e yöneltilen karalama kampanyalarıyla birlikte Muhittin TKB’den atılırken, süreç içinde TKB’ nin niteliği mücadele ederek oy hakkı kazanmaktan, oy hakkını aldığı için devlete ve Atatürk’e minnet duyan bir hale dönüşmüştür. 


80’ler 


  80’ler kadınların, geçmişten farklı olarak minnettar olmaktan çıkıp, doğrudan kadın olmalarından dolayı yaşadığı sorunlar etrafında bir araya gelmeye başlamıştır. Bu dönemde kadın hareketi genel olarak kampanyalar etrafında örgütlenmiştir. Bunlardan bana kalırsa en önemlisi 80 darbesinden sonra doğrudan kadınların talepleri etrafında aile içi şiddete, şiddetin meşrulaştırılmasına karşı düzenlenen Dayağa Karşı Yürüyüştür. Feminist ve Kaktüs dergilerinden kadınların ve feministlerin düzenledikleri yürüyüş 12 Eylül'den sonra ilk izinli ve kitlesel kadın yürüyüşü olma özelliğini taşıyor. 


  Yürüyüşün nedeni şiddet gördüğü için eşinden boşanmak isteyen bir kadının davasını “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmemeli” diyerek reddetmesi idi. Öncelikle bu karara karşı telgraf çekip, adliyeye topluca dilekçe veren kadınlar, mücadele genişledikçe bir miting yapma kararı aldı. Yaklaşık 2500 kadın “Dayak aileden çıkmalıdır” sloganlarıyla Kadıköy’den yürüdüler. Daha sonrasında şiddet gören kadınlara destek olmak için dayanışma ağları oluşturuldu ve dayanışma ağlarının yeterli olmadığı görülerek bir sığınak ihtiyaç olduğu kararına varıldı. Bunun üzerine Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı kuruldu.


Güncel Durum


  İstanbul Sözleşmesi’nin kabulünden, kadın cinayetlerine, hükümetin kadın düşmanı açıklamalarından daha nicesine kadar son yıllarda kadınlar kitlesel bir şekilde bir araya gelip mücadeleyi büyütmenin yollarını arıyor. Şule Çet’in davasının faillerin cezalandırılmasıyla sonlanması, tecavüzcüyle evlendirme yasasının geri çekilmesi ve günümüze kadar İstanbul Sözleşmesi’ nin iptalinin ya da değiştirilmesinin meclisten geri gönderilmesi kadın hareketinin gücü ve biraradalığı ile mümkün oldu. 


  Ancak günümüz koşullarında kadın hareketinin var olan konumu saldırıları geri püskürtmekte yetersiz kalıyor ya da saldırılar hareketin bugünkü durumunun kaldıramayacağı büyüklükte geliyor olabilir. Tam da bu yüzden geçmişteki deneyimlere bakarak ders çıkarmak bizim için büyük önem arz ediyor. Bu konuda aklıma bazı sorular geliyor.

  • Her ne kadar refleksif meselelerde çok sayıda kadın bir araya gelsek de bunun devamı geliyor mu? 

  • Ya da herhangi bir hakkımıza yönelik saldırı henüz gelmeden engelleyebilecek ya da daha fazla kazanım kazanabilecek örgütlülüğe sahip miyiz ya da Türkiye tarihi içinde sahip olduk mu?

  • Kadınların sistem içindeki haklarını savunurken, gerçek bir eşitlik için ne vaad ediyoruz, ne istiyoruz?

  • Kadın eylemliliklerinde, örgütlerinde ya da topluluklarında buralarda bulunan tüm kadınlar karar alabiliyor mu, buralara dahil olabilmesi için süreç açık yürütülüyor mu?


  Elbette aklımdaki sorular bunlarla sınırlı değil. Ancak şimdilik bu kadarını sorup sizlerin de benimle birlikte düşünmenizi istiyorum. Şunu görmemiz gerek kadın hareketi kesinlikle daha örgütlü olabilecek, karar alma mekanizması tüm kadınlara açık olabilecek, gerçek eşitlik için mücadele edebilecek ve hak kazanımlarını sağlarken saldırıları gelmeden püskürtebilecek bir potansiyele sahip. Ancak bu potansiyele birlikte bu sorulara cevap arayarak, her gün daha fazla kadınla bir araya gelip mücadeleye çekmek için türlü yollar denememizle mümkün olacaktır.


  Umutsuz olmanın bir anlamı yok, onların istedikleri de bu. Ancak en karanlık anımızda dahi bir mum yakabilmemizin imkanı bizim elimizde.


Kaynakça:

AVCI, M. (2016). OSMANLI DEVLETİ'NDE KADIN HAKLARI VE KADIN HAKLARININ GELİŞİMİ İÇİN MÜCADELE EDEN ÖNCÜ KADINLAR. Journal of Turkish Research Institute, (55), 225-254. doi:10.14222/turkiyat1349

KARTAL, C. B. (2008). II. Meşrutiyet'in Cumhuriyet'e Mirası: "Makbul Kadınlar". İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, (38).

ŞANLI, A. S. (2021). KEMALİST KADINLARDAN KEMALİST FEMİNİSTLERE, ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ’NDEN 90’LI YILLARA: KEMALİST KADIN HAREKETİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME. Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (26).

Sıla ALTUN

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR SERİ KATİLİN DEĞİL, KATİL RUHLU BİR TOPLUMUN FİLMİ: HOLY SPIDER

ÖZAK DİRENİŞÇİSİ FUNDA BAKIŞ: KADINLAR OLARAK KARŞIMIZDAKİ ENGELLERİ CESARETİMİZLE, BİRLİKTELİĞİMİZLE AŞACAĞIZ

Feminizm ve Sosyal Medya