Feminizm ve Sosyal Medya
Hayatımıza internetin girişiyle sosyal medya feminizm de dâhil birçok ideolojiyi olumsuz ve olumlu yönde etkiledi. Bu yazıda sosyal medyanın feminizm üzerindeki etkilerinden ve bu konu üzerindeki düşüncelerimden bahsetmeye çalışacağım.
Çoğunluğunu beyaz kadınların oluşturduğu birinci dalga feminizmi; kürtaj, eşit maaş vb. hakların istendiği 2. dalga feminizmi; farklı ırklarda, dinlerden insanların da katıldığı 3. dalga feminizmden sonra 90’lı yıllar teknolojisi ve hemen arkasından gelen sosyal medya platformlarıyla 4.dalga feminizmi diğer adıyla “Hashtag” feminizmi oluştu. Bundan birkaç yıl önce hashtag feminizminin pasif bir hareket olduğunu, paylaşılan siyah fotoğrafların, öldürülen kadınların isimlerinin önüne gelen kare işaretinin reelde bir çözüm getirmeyeceğini, yalnızca kullanıcı için bir çeşit vicdan tatmini olduğunu düşünüyordum. Artık bunun böyle olmadığını çok açıkça görebiliyorum. Yapılan paylaşımlar yalnızca Türkiye’de değil dünyada da gündem haline geliyor, gündelik konuşmalara yansıyor, halkın bilincine yerleşiyor ve daha da önemlisi kadına şiddet/cinayet davalarında, mahkeme salonlarında mağdurun yanında yer alıyor, dava seyrini değiştirebiliyor, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak üzere kamuoyu vicdanıyla bir adalet sistemi oluşturmaya çalışıyor. Kısaca sosyal medya kısmen devletin adaleti yerine getirme sorumluluğunu üstleniyor.
Hashtag
feminizminin örgütleyici ve psikolojiyi destekleyici bir gücü de var. Ünlü
Hollywood yapımcısı ve Oscar ödüllü Harvey Weinstein, Gwyneth Paltrow ve
Angelina Jolie gibi birçok ünlü isim tarafından cinsel tacizle suçlanıp ve
twitter üzerinden açığa çıkarılmıştı. Bu olaydan sonra #MeToo hashtag’iyle
%30’u erkeklerden oluşan bir insan topluluğu yaşadığı taciz vakalarını paylaştı
ve sanal bir platformdan da olsa birçok insan yalnız olmadığını ve bu tür
suçların kanıksanıp cezasız bırakılmasının doğru olmadığını gördü. Emma
Watson’un yüzü olduğu #heforshe
hashtag’i, #sendeanlat hashtag’i, #şuleçetiçinadalet hashtag’i de bu tür
örgütleyici etiketlerden bazıları. Burada fark edilmesi gerekilen bir özellik
de sosyal medyanın örgütleyici etkisinin yalnızca sanal ortamda kalmaması.
Sosyal medyadaki örgütlenme davalardaki ,eylemlerdeki kalabalıkların en büyük
sebeplerinden biri. Şule Çet’in davası bu durumun çok büyük kanıtlarından.
Davada bizzat bulunmuş, sanık avukatının hakime “buradaki kalabalık, medya
baskısı olmasa ne karar vereceğinizi çok iyi biliyoruz” dediğini kendi
kulaklarıyla duymuş biri olarak Şule Çet için açılan etiketlerin, davadan Twitter’a
direkt olarak aktarılan ifadelerin dava seyrini tamamen değiştirdiğini
söyleyebilirim. Sosyal medya olmasa belki Şule Çet’in katilleri hala dışarda
olabilirdi hatta biz Şule’den hiç haberdar olmayabilirdik. Tüm bu olumlu
etkilere eleştiri olarak 4.dalga feminizminin aslında bir tür “slacktivism”
olduğu da söyleniyor. Slacktivism siyasi, sosyal, politik problemlerin yalızca
sosyal medyadan tartışılıp başka bir eylem yapılmaması anlamına gelen bir
terim. Fakat hâlihazırdaki durum bunun tam tersini gösteriyor. Sosyal medya
insanları pasifleştirmektense çeşitli feminist toplantılarının, örgütleşmelerinin,
organizasyonlarını, bildirilmesini ve yayılmasını sağlıyor, eyleme geçilmesini
kolaylaştırıyor.
Biraz
da sosyal medyanın olumsuz etkilerinden bahsetmek lazım. Elbette çoğu şeye
olduğu gibi sosyal medyanın feminizme de oldukça zararı var. Tüm bu hashtag’ler
altında paylaşım yapan insanlar otomatik olarak hedef haline geliyorlar. “Duyar
kasma”, “feminazilik” gibi feminizmin yanlış anlaşılmasından doğan sosyal medya
kalıplarına ve çeşitli hakaretlere, tacizlere maruz kalıyorlar. Daha da kötüsü
“feminist” kelimesi sosyal medyada çoğu zaman hakaret olarak kullanılabiliyor.
Yanlış habercilik, farklı sayfaların, medya kuruluşlarının kavramları çarpıtması
ve manipülasyonuyla feminizm hareketi değer kaybediyor ve bundan da öte
itibarsızlaştırılıyor. İnternetin gelişiyle, ulaşılabilirliğinin kolaylığıyla
birlikte feminizm hareketiyle ilgili bilgi kirliliği de tabi ki kaçınılmaz
oldu. Sosyal medya feminist bir bilinç oluşturmaya yararken aynı zamanda eşit
hızla karşıt bir bilinç daha oluşturmaya başladı. Bilgi sahibi olmadan fikir
sahibi olunabilen, yanlış anlaşılmalardan dönülmenin zor olduğu bir toplulukta
bana göre yanlış oturmuş bir bilinç cehaletten çok daha tehlikeli.
Olumsuz
ve olumlu etkilerini göz önünde bulundurduğumda konuyla ilgili nerdeyse eşit
görünen bir liste oluşuyor kafamda. Fakat liste eşitliğini; sosyal medyanın
kurtardığı hayatlarla, hashtag’ler altına yazılan
kadıncinayetlerinidurduracağız gibi birçok platformun kurtarıcı numaralarıyla,
cezasını sosyal medya sayesinde bulan, derdini Twitter sayesinde, Instagram
sayesinde dile getiren insanların varlığıyla bozuyor. Bana göre olumlu
tarafları çok daha ağır basıyor sosyal medyanın. Olumsuz etkilerinin de çığ
gibi büyüdüğünü göz ardı etmemekte fayda var tabi.
Eda KİBAR
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/451533
https://digitalcommons.tacoma.uw.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1061&context=gender_studies
https://cins.ankara.edu.tr/21_8.pdf
https://medium.com/@19DuncanGr/a-feminists-view-on-how-social-media-has-helped-the-movement-f5d48536f93d
Yorumlar
Yorum Gönder